19 Nisan 2020 Pazar

Hazır mıyız Yaşamaya?

Ne çok hatırlanır nefes alışımız? Hem de her an nefes alırken gerekli organlarımız. Nasıl başlanır bilmiyorum ama sonuna kadar keşfetmek istiyorum. Nefes alış verişimizden hayat alış verişimize.

Gezmek istediğim yerler var sokak aralarında, konuşmak istediğim amcalar, teyzeler - dedeler, nineler. Ne yazık ki maddi problemlerim de var yalnızlığımda. O yüzden tebessüm edercesine bakışlarım var kapının çalışlarına. Umudum sevdamda ve nazlıdır kaldığım oda. Sözün şeklinden midir, kelimelerin ruhundan mı bilmiyorum ancak kelam etmekten inanılmaz bir haz duymaktayım doğuştan bu yana.
      
Kelimelerin ruhu demişken; son zamanların aklımı kurcalayan en büyük sorusu bu galiba: "Dillerin bir ruhu var mıdır?" Onlar da bizim gibi canlı mıdır acaba? Yaşayan diller varken, ölen diller varken, dillere cansız demek garip geliyor bu fakir aklıma. Mesela konuşuyorsun karşındaki şahısla ve yahut bir eşyayla. Beyninde olmuş her soyut fikir somut bir sese dönüşüyor ses tellerin, dilin ve dudakların aracılığıyla. Havada ne olduğunu görmediğin dalgalar halinde gidiyor karşıya. Karşı taraf bir anlam yüklüyor yine bu ses dalgalarına ve senin az önce soyut halden somut hale geçirdiğin kelimeler tekrar soyut birer fikir oluyor karşında.
       
Ve dil... Kocaman bir yapı bulunduruyor içinde. Tarih kokuyor, kadim medeniyetlerden kadim kalıyor sokaklarımızda. Mesela İstanbul oluyor çevremizde ve hayat buluyor sözcüklerimiz ya da buluyorlar mı? Milyonlarca şarkı geçiyor ve işliyor ta canımızın en içine. Bu şarkılardaki dil mi bizi alan yoksa aslında sesin de mi bir ruhu var? Ses başlı başına bir yaşam biçimi mi aslında?
       
Şimdi bu soruların cevapları kocaman birer muamma olmaya devam ederken kelimelerde selam dileyelim biz de tüm dostlara... Vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder