Kanadı kırık yarınların dönülmez
saatlerindeyiz.
Beklediğimiz kim ve neden bu
kadar da yazının karakterine takılmak zorundayız? Dünyanın yönü mü değişti
nedir, anlamsız kalıyor emekleri insanların? İçeriğinden çok şekline bakar
olduk hayatın.
Yaşıyor muyuz gerçekten? Ramazan’ın
bereketi gelir mi tekrar buralara? Arayıştayım bu Ramazan’da, eski dostları,
temiz insanları, mahalle sohbetlerini, “selamın aleyküm”leri ve daha nice güzel,
temiz şeyleri. Umudumu tazeleyen çok güzel davranışlar gördüm: Yan masada fazla
söyledikleri yemeği hiç tanımadıkları bir insana ikram edebilenler gibi, bazı mekân
sahiplerinin kimsesize, yoldan gelmişe hiçbir kâr amacı gütmeden çorba
dağıtışları gibi, iftarda koşulsuz şartsız yemek dağıtan cami cemaatleri gibi…
Tabii yine her zaman olduğu gibi
fiyatlarını kat kat arttıran lokantalara da şahit olmaktayım. Gerçi biraz daha
ılımlı bakıyorum, normal zamanda kazandıklarından daha az kazandıkları için
böyle yapıyorlar. Yine de Ramazan’ın anlamına hala aykırı geliyor bu iş.
Neyse, söylemek istediğim başka…
Ey güzel ülkemin canım yetki,
makam, güç sahipleri, lütfen insanların emeklerinin karşılığını verin. Hak
edeni hak ettiği yere getirin. İşi ehline teslim edin. İçeriğin önemli olduğu
konularda şekle çok takılmayın. Bilirsiniz “viranelere malik nice defineler”
olabilir. Ayriyeten ey güzel vatanımın canım vatandaşları, ebeveynleri,
sevgilileri, eşleri, dostları, korkmayın insanlardan. Kendinizi hapsetmeyin bu saçma
sistemin “modern yalnızlıklarına”. Çocuklarınızı beton duvarlar arasında mobil
ağlarla bağlamayın hayata. Ey güzel insanlar, İstiklal Şairimizin söylediği iki
kelimeyi şiar edinebiliriz kendimize: “Korkma” ile “İstiklal”.
Bu güzel memleketin canını çok
yakarlar biz böyle ayrık olursak. Birbirimizden korkarsak. “Güzel ahlak” ile
bir olmanın vaktidir şimdi. Bırakalım büyük büyük vatan kurtarma konuşmalarını,
en azından kendimizce elimizden geleni bütün insanlık için yapmaktan
korkmayalım. “Herkes kendi evinin önünü süpürse mahalle temizlenir” diyorlar ya,
gelin biz komşumuzun da evinin önünü süpürelim. Güvensiz, birbirine şüpheyle
bakan insanlar olmak yerine, bir somunu hiç korkusuzca paylaşabilenlerden
olalım.
Ey yarenler, bu noktadan itibaren
diyeceğim size, sokakların çocukları olmasın memleketimizde, ben inanıyorum biz
verirsek el ele aydınlıklar taşırız her yere. Bekleneniz o kesin, bekleyen
olmaktan vazgeçmek ise elimizde, belimizde, dilimizde… O zaman Bektaş Veli’ce,
elimize, belimize, dilimize sahip çıkmak zamanı gelmiş geçmektedir. Hatırlarsak
bu el bizim, bel bizim, dil bizim işte o gün ışık oluruz insanlığa, o vakit
ilim de bizimle olur, sanatta. O vakit insanlığın beklediği kurtuluş oluruz
işte…
Son iki kelime: “Korkma” “İstiklal”
…
Bu vatanın her karış toprağını
vatan kılan cümle güzel insanlara saygı ve minnetle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder