10 Ağustos 2019 Cumartesi

Hoş Geldiniz


Yolcunun yoldan çıktığı vakitlerde, gittiği yöne -her şeye rağmen- yine de yol denir mi? Yoksa yoldan çıkan artık yolcu değil midir?

Vakitleri birbirine karıştırdığımız o eşsiz boşluk zamanlarına hepiniz hoş geldiniz. Çalışanlar dahi işlerinden sıkılmış bunalmış haldeler. Çalışmayanlarsa yan gelip keyif çatıyor… Şaka şaka, onlar daha çok bunalmış durumdalar. En azından çalışanlar sıkılmaları karşılığında duygusal bir kazanım elde ediyorlar. Bu zamanın duygusallığı meta ile kendini ifade etme fırsatı bulduğu için tüm duygularımız bir parça kâğıt üzerine basılmış birkaç rakam ve belli başlı resimler (Yunus Emre resmi gibi) ile ortaya çıkıyor.

Kalabalık sınırların tüketildiği, insanın hayvanca yaşamayı uygar bulduğu, nüfusu bir yandan artırmaya çalışırken bir yanda kıyımların hatta soykırımların yaşandığı “aşkla” dolu liberal dünyamıza hepiniz hoş geldiniz.  Hepimiz işimizin ehli olduk hem de yattığımız yerden. Bir de ehliyetlerimizle duygusal tatminimizi yaşıyoruz. Oh ne ala dünya… Bir de tabi insanların duygularını sömürenler var da neyse.

Yattığımız yerden üretmeyi sadece hayal ederek çalışma imkânı bulamayınca devlete laf etmeyi kutlu bir yol sayanların büyük çoğunluğu oluşturduğu dünyamıza hoş geldiniz. Burada bir de hazzına başka hiçbir şekilde erişilemeyeceğini düşündüğüm bir cümle var: “Devlet bize bakmıyor yha!” Lakin aynı çağdaş insancığımızın bir başka cümlesi de “Devlet sürekli bizi gözetliyormuş, her şeyimiz kayıt altındaymış…” olabiliyor. Bak sen şu koca devlete sana bakacak parası yok ama her an seni gözetleyip kayıt altına alıyor (Şimdi cağnım ülkemin candan ötesi halkının ironi anlama seviyesini hesaba katarak burada şunu belirtmeliyim ki son cümlem ironi içeriyor. İroni…). Kulağımda çınlayan bazı sesler var bu paragrafa dair: “Ama efendim bizim vergilerimizle…”, “Suriyelilere her şey bedavaymış…”, “Kaz dağlarında altın aramasına izin de verilir miymiş..?” “Çin çin çon çin çon” (okey taşı sesleri, çay bardağı sesleri vs.)

Arkadan konuşmanın kibarlık, gerçekleri yüz yüze söylemenin kabalık sayıldığı her ürünün olduğu gibi hislerimizi de plastik kaplarda ikram ettiğimiz, çamaşır suyuyla aklayıp pakladığımız dünyamıza hoş geldiniz. Yeni şiarımız son dönemin en çok sevilen Mutasavvıfının cümlesinden uyarlanarak söylenebilir: “Ya göründüğün gibi olma ya olduğun gibi görünme” (İroni).

Gecelerimiz aydınlık olsun diye her yere sokak lambası koyup yıldızları görmek için yine en karanlık yerlere gitmeye çalıştığımız dünyamıza hoş geldiniz.

Doğayı katledip (- biz yapmadık efendim, hep devlet devlet… Heee devlet, senin sürekli farklı evlerde oturma hırsını körükleyen, o arabayı da alayım, buna da bineyim kafasına büründüren. AAA telefonum burada çekmiyor amaa yaa o kadar da vergi ödüyorum, para veriyorum dedirten... Neyse sakinim.) doğal yaşamaya dönmek için şimdi yapıları katletmeye çalıştığımız o güzel zamanlara hoş geldiniz.

Birbirini öldüresiye sevmenin gerçek manasını yaşatan çağdaş medeniyetlerimize hoş geldiniz. Dünyayı da öldüresiye sevdiğimizden zaten bunca hırpaladık.

Amma da söylendin ha… Dinimizin diyanetimizin sadece dilimize sirayet ettiği o güzel zamanlar işte … Hepimiz söyleniyoruz. Hepimiz şikâyet halindeyiz. Sorsanız hepimiz çözümleri de biliyoruz. Hadi harekete geçirelim. Çözümlerimize vücut giydirelim …  Yok yok şaka yaptım oturduğumuz yerden, kendimize hiç bakmadan her şeyi dilediğimizce eleştirmeye devam.

Bir yazı boyunca laf edip de şimdi eleştirmeyi eleştirmek de pek olmadı ama siz idare ediverin bu kardeşinizi, o kadar da hatırımız olsun cağnıım.

Kucak dolusu dünya barışıyla selamlıyorum sizleri… Hoş geldiniz, efendiler!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder