Vakit
karanlık; susmanın dayanılmaz ağırlığı üstümde. Şimdi yazmak zamanı, çünkü söylemezsem
insanlığımdan şüphe duyacağım. Fenalığı bilip/görüp susan da, yapan kadar suçlu
mudur?
Ne
imiş efendim, ülkenin kurucu liderini anlatan özel baskı kitap satılacakmış da bilmem
kaç bin basılmış da bilmem fiyatı çokmuş da, yok yazana tarihin en planlı
sosyal medya linci yapılıyormuş da yurtseverler onu korumuş da falanmış da
filanmış da…
Öncelikle Ramazan ayında normal menü'ne iki hurma bir zeytin ekleyip menünün
fiyatını üç katına çıkartan Müslüman kardeşim, sen boş ver insanların
değerlerini sömüren başkaları hakkında konuşmayı. Valla hiç samimi değilsin.
Dediği gibi şairin “tükürsem yüzüne billahi acırım tükürüğe”.
*Bir de yazının sonuna
yaklaşırken aklıma geldi şuraya bir hatıramı eklemek istedim. Ramazan ayındayız,
orucumuzu açacağız. Ankara Kızılay’da Konur caddesinde Zaytung isimli alkol
satan, İslami bir amaç gütmeyen bir kafe var. İslami amaç derken,
sahibinin çalışanının ya da müşterilerinin dini görüşü hakkında hiçbir fikrim
yok. Sadece mekan gündelik haberlerle dalga geçmeyi kendine şiar edinmiş gayet
eğlenceli bir yer. Neyse, hızlıca karar vermemiz gerektiğinden o mekanda iftar yapmaya karar verdik. Önden çorba söyledik ardından da işte normal menüde
olan yemeklerden birini sipariş ettik. Oruçlu olduğumuzu öğrenince, hem çorbayı
ikram ettiler, hem de hurma ve zeytin ikram ettiler. İkram ettiler derken çorbanın,
hurmanın ve zeytinin parasını almadılar. Evet bildiğin ikram… Neyse yazmazsam
içimde kalırdı.*
He
bu arada insanların değerlerini sömürüp de iddia ettiğin gibi bir ekonomik
krizde o paraya o baskı kitabını da satıyorsun ya sana da başka şairden bir cümle
diyelim, “ben sana necis demem, necis duyar ar eder...” Bilerek şiirin
orijinalindeki gibi yazmadım siz de “neden öyle yazmadın”, diye sormayın.
Şimdi
başka bir mevzu daha var; asla ve asla koltuk sevdalısı (!) olmayan bir parti için
yazmak istediğim bir mevzu! Bu mevzu tabandan tavana kadar tüm partilileri içeren
bir mevzu. Hani iddialı bir şekilde bas bas bağırılıyor ya: “Seni Abdülhamid’in
yalnızlığına bırakmayacağız!” diye… Heh işte tam bu noktada yalnız bırakmak
istemeyenlere ufacık bir tavsiyem var; Abdülhamid'e kimin/kimlerin ihanet
ettiğini iyice analiz edin bence. Çünkü dediği gibi Akif’in: “Sen ibret
almazsan tarihten, tabii ki tekerrür eder o tarih.” Sen istediğin kadar yalnız
bırakma, en yakınlarından gelmişse ihanet ne yapabilirsin ki..?
O
bu değil de bir de bugün yerel seçimde bir ilin adayı için bir partinin
zamanında “MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI” dahi yapmış bir üyesi beraat belgesi
dağıtmış. O zatın söylediği başka zata vereceğimiz oylar “sırat”tan geçerken
elimizde beraat belgesi olacakmış. Bak hele! Yanlış anlaşılmasın bunu o ile
kütüğümü taşıyamayacağım için eleştirdim. Yaşadığım şehir bile izin vermiyor
beraat belgemi almaya. Ama bir ufak uyarı yapacağım kendisine, beni duymaz bile
de neyse, böyle yetkilerin olduğunu insanlara pek belli etme sonra yolunacak saç
bırakmazlar adamda.
Nasıl
da çok konuştum arkadaş… İşsizlikten hep bunlar. Çok fazla düşünmeye vakit
buluyorum. Düşündükçe de çok konuşuyorum. Da son bir şeyi daha yazmadan
edemeyeceğim, arkadaş “Adam” bir başka “Adam”ın konserine/dinletisine gitti
diye ortalama altı bir siyasetçi, “Adam” başka bir “Adam”ı konserine/resitaline/dinletisine
çağırdığı için ortalama altı bir sanatçı olur mu? Ne yapıyorsunuz dostlar? Bu
olay hem çekememezliğin seviyesini gösterdi, hem de ülkece ironi anlayışımızın
gerçekten olmadığını kanıtladı.
N'olur
bırakın artık bu ikircikli tavırları, bırakın sizden olmayanı düşman/hain ilan
etmeyi. Bırakın ideolojilerinizi savaştırmayı. Lütfen, lütfen lütfen… Zaten
yine seçim geldi. Şimdi beni burada partilerin adayları okumaz da, partilere
gönül veren dostlar lütfen kendinizden olmayanı ötekileştirmeyin. Komşunuzu
siyasi hevesler altında vatan haini olarak yaftalamayın. Birleştirici olun.
Zaten dört yanı sarmış sinsi düşman, hatta dediği gibi bir büyük Zatın: “Öyle
puslu ki hava şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor.” Tavsiyem Fatih’in olduğuna
rivayet edilen kıssada olduğu gibi, “insanın insana” soracağı soruları
sormaktan yanadır. “Aç mısın dostum?”, “Bir şeye ihtiyacın var mı komşum?” …
Hakkınızı
helal edin! Dualarınızı esirgemeyin! Cümleten selam olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder