Ne ben bende yanayım, ne de bir vakitte sana kanayım. Kanmak, yalana inanmak mıdır, yoksa ihtiyaç duyduğuna doymak mıdır?
Yarının ışığında, anın şafağında, gözlerin esrarı ve saçların dalgasında, bir masal söylemek düşer Can'a… Masal dediysek de masal bildiğimizden yahut anlatabildiğimizden değil, sadece dostun dosta hasretinden…
Ne az gittik ne uz gittik, deremiz de yok düz gitmelik ancak çokça tepe çıktık. Çıktık da çıktık. Sonunda Güneşe mi vardık? Can cana sessiz sedasız hasret kaldık. İşte vakit böyle bir vakitken, bir soba ateşine odun taşır olduk. Tabduk kapısına köle olmadığımızdan, Yunusça odun taşımalığımız sobalı apartman dairelerine kaldı, bildik. Erinmedik taşıdık. Odun kül oldu, kömürler köz… Ateş söndü sönecek sandık. Keramet şeyhten değil anadan görür olduk. Söndürmedi ateşi ya belli ki söndürmeyecek. ALLAH cümlesinden razı olsun.
Bir yavru konağın kapısına bırakıldı. Konağın kapısı sertçe çalındı. Ardından hızla uzaklaşan ayak sesleri duyuldu bir de yavrunun ağlamaklı çığlıkları. Konağın kapısıdır ya açıldı heybetle. Heybet sadece görüntüde değil aynı zaman seste de… Yavru korktu, korkusundan olacak ki hıçkırıklar eşliğinde sessiz çığlıklar aldı ağlamaklı sesli çığlıkların yerini. Yüzü ay, boyu selvi, gönlü aşk bir hatun çıktı heybetli konağın heybetli kapısından. Ardından da bir adam, yine konak kadar heybetli… Yavrunun koynunda bir iz, yavru artık korkudan iyice sessiz… Aldı hatun kişi yavruyu sepetinden, er kişi baktı yavrunun yüzüne ve haykırdı derinden: “Hamdolsun kapımıza bir evlat bıraktıran ALLAH’a! Hamdolsun YARADAN’a…” Gümbür gümbür sesi yayıldı gecenin karanlığında, heybetli konaktan şehrin ıssız tenha sokaklarına. Er kişi buyur etti kucağında yavruyu taşır haldeki hatun kişiyi, içeri. Konakta konaktı ha! Şenlenecek ocaktı ha!
Yavru büyüdü, serpildi… Konak sahipleri öte alemlere göç etti. Yavru öz anası, öz babası yerine saydı er kişiyle hatun kişiyi. Öz evlat oldu ikisine de, ikisinin de yüzünü bir zerre yere eğdirmedi. Zordur yalnızlık. Göçün ardından da zorda kaldı serpilen yavru. Sanki yerin yüzünde yaşayan herkes başka diyarlara göç etmişti de, kendi kalmıştı bir tek koca heybetli konakta. Dedik ya zordur yalnızlık.
-Masalı diyenin notu: “Bu masalda kötü kalpli cadılar ve onlarla savaşıp kazanan iyiler yoktur evlat!”-
Peki yavru ne hissetti sonunaca? Evlenip çoluk çocuğa mı karıştı? Yoksa hayallerinin peşinden mi koştu? Biz ne biliriz? Bir bilen der, biz sadece dinleriz.
Dinlemek yeter mi Can? Tatbik etmek de gerek, tatbik etmek de … Tabi bir de gönle nakış nakış işlemek…
Yunusça diyelim yine:
Yunus imdi hoş söylersin
Dinleyene şerheylersin
Halka nasihat satınca
Er ol yoluna koş yürü
Selam, hasret ve dua ile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder