23 Aralık 2018 Pazar

Ne Vakittir


Yollar yürüdüm, çoğu kimsenin farkına bile varmadığı. Sular içtim, çoğunluğun asla tadamayacağı. İnsanlar tanıdım, çoğusunun hiçbir zaman yakınından bile geçemeyeceği.

            Sofralar kuruldu, muhabbetler edildi. İnsanlık insanlığıyla gurur duydu. Vakitler geldi geçti. Bir yola çıkmıştım bir vakitler, yanımda en güvendiklerimle. Yol bitmedi, ne güven kaldı ne birlikte yürüyen. Bir zamanlar bir büyüğüm: “Berk Can yolda bulduklarını yola çıktıklarına değişirsen, hem yolunu hem yoldaşlarını kaybedersin” demişti. İlginçtir ki, Yolda bulduklarım yaren oldu yola da, yola çıktıklarım nedense koyup gittiler yarı yolda.
            Neyse…
            İsyan sayılmasın ikinci girizgah, yoktur böyle bir derdim. Gelen hoş gelir, giden hoş gider, başka da cümle kurulmaz kimsenin ardından bu gönülde. Şimdi deyivereyim birkaç hoş kelam.
            Dediler ki; yol var yürünmeli. Dedim ki; yürüyelim! Böyle başladı işte hikaye…
            Önce vakit Ardahan'a vurdu; öyle insanlara çıktı ki sokaklar, insanlık içimde uyandı. Uyandı da içim insanlığa sığamadı. Zulmü gördü, merhameti gördü de gözlerinden akan hiçbir yaşa engel olamadı gönül. O nasıl bir soğuktu, o nasıl bir sıcaklıktı. Soğuk diyarda sıcak gönüllerle ısınırmış insanlar işte orada öğrendim. Öğrendim de zulme karşı dik durdum mu? ALLAH nasip etsin. Geçti vakit Ardahan’da sonra dağlar denizlere geçit verdi yol Artvin'e ulaştı.
            Ey Artvin! Evliya'nın: “… kahve ikram ettiler fakat fincanı koyacak düz yer bulamadık” diye Seyahatnamesinde tasvir ettiği şehir; sana düz cümleler kurulmaz ki şimdi. Senin gibi yükselmeli her kelime, o da şimdi biz Can'a büyük gelir. İyisi mi ben sana cümleler kurmayayım, senin insanlarının insanlıklarıyla gözlerimden yaşlarımı akıtayım.
            Sonra sonra, yol varır sandık düz bir diyara, gittik ha gittik… Vardık mı? Düzeni tertibi göz yaşartan temizliğiyle alkış tutturulacak bir diyar eline uzandık. Acısını gördük, tatlısını mı, (hmm) diyelim onu da tattık. Çokça çayını içtik. İçtik ha içtik, bir de baba elin öptük tabi… Ne mi gördük? Göz alabildiğinde yeşil, yel savurabildiğine rüzgar, ıslanabileceğimiz kadarına yağmur, içebileceğimiz kadar mavi ve daha bir nice çalışkanlık ve dahasında bir nice hasret… Ardından..,
            Yol yine yol, durmak bilmezmiş sen durmazsan yol. Gittik ha gittik yine ve vardık Mavisini Bordosuna katmış bir şehre. Şehir de şehir hani, bir yerlisini değil sonradan göçeni de benzetmiş kendisine. Bordosundan mıdır, mavisinden mi bilinmez; inadı inat cümlesinin. Sözleri bir, erleri yiğit hatunları daha da yiğit bir memleket. Misafirperverlikleri mi? Benim öylesine eşsiz bir kelimem yok heybemde.
            İkinci neyse…
            Böyle böyle, böylesinden biraz da öyle derken vakit dönüşe geldi. Dönüş oldu da, insanın iç parçası gittiği gördüğü yerde kalırmış. O ne yollardı öyle, sağı dağ solu yar. O ne insanlardı öyle sağı can solu aşk… Nasıl güzelsin sen Ey memleket toprağı, her yanın bir mozaik parçası… Ne güzelsin sen Anadolu, her insanın gönlünde evlat sevgisi ve insanlığa merhamet dolu…
                                    Gezmek görmek tanış olmak lazım, hem tanış olmak hem bir olmak hem işi kolay kılmak lazım.
            Bekleme sevgili okuyan, kalk ayağa, senden farklı gördüğün her diyara adım at. Eminim ki sen de göreceksin, her farklılıkta senden bir parça.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder