İlginç şeyler oluyor, ülke seçim telaşında yine yeni
yeniden. Reşit olduğum günden beri hemen her yıl oy kullandım. Sistemin
değişmesi şart kabul ediyorum ve bunun için savaşmak da gerekiyor farkındayım.
Şikayetim yok sadece ülkenin bu seçim süreçlerinde sanki çok yorulduğunu
hissediyorum. Aynı yorgunluk ülkeden devlete devletten millete de yansıyor
sanırım.
Her an
bir yorgunluk hatırası sanki. Önce sahurlarımızdan vurdular sanki bizi. Evin
hanımı ya da evin adamı, sahura uyanmak yerine sahur hazırlamak yerine yiyip
yatar oldu sanki. Sahurdan vurulan bağlarımız da gevşedikçe gevşedi. Aile
yapımız sarsıntıya uğradı belki. Elbette her hane için geçerli değil bu tezim
ama genel gözlemim bu yönde. Neo-liberal sistem yapısı mı bizi vuran, dış mihraklar
mı, haçlılar mı, siyonistler mi, inanın bilmiyorum. Belki de hepsi… Ancak bu
bağlamda dikkat çekilmesi gereken husus bence, vuran bu saydıklarımdan hangisi
olursa olsun, vurulan, vurulmaya izin veren, kendini savunmakta aciz kalan hep
biziz. Siyasi bir söylem amacında değilim, hele ki dinen yetkin bir konumdaymışçasına
insanın ibadetini sorgulamak gibi bir derdim de yok ki böyle dertlerden ALLAH’a
sığınırım. Benim tüm tasam yozlaşmakta olan kültürel halimize en basit
tabiriyle sosyolojik bir bakıştan bakabilmek ki zaten bu yazı bir deneme yazısı
olduğu için, herhangi bir bilimsel kaygısı dahi yok.
Ne diyordum?
Önce sahurlarımızdan vurdular bizi ve biz gururla, oruç tutarken ne kadar çok açlığa
dayanabileceğiz yarışına girdik sanki. Bunca seçim yarışı yorgunu bir ülke
olarak, özellikle Ramazan'ın verdiği dinlendirici havayı da TV. programlarında “sakız
çiğnemek orucu bozar mı?” sorularıyla ve dahi uzun süre aç kalmanın daha eftal
olduğu yarışçıl anlayışla, bozduk sanırım. Küslerin barışması gerekirken hele
ki İslam yapıcı olmayı öğütlerken, bunca kavgayı başka türlü açıklayamıyorum.
Tabii
ki aklımda binlerce neden var bu kavgalara dair. Ancak açıklarsam ben de kavga
içinde yeni bir kavga başlatmış olur muyum, onun düşüncesindeyim. Yoksa sabah ezanının
bereketini de unutturdular bence bize. Alim kişilerimizi ise “münevver” olandan
“aydın” olana evrilttiler. Bu arada bunları gizli özne olan birileri yapmış
olabilir, söylediğim gibi yapandan çok maruz kalanın yani bizim özne olarak
suçu kabul etmemiz lazım. Belki onlar güçlüydüler fakat bizim eksik kalan
yanımız neydi ki sevgili dost? Biz neden güçlü değiliz? Sebepler de bariz
aslında da, söylediği gibi ataların; “anlayana sivri sinek saz…” Anlamayana ne
desek az!
Neyse
şunu söylemek istiyorum: Fazlasıyla yorgunuz, bu sebeple dostlarımızı
kaybedebiliyor, en yakınlarımızla çokça uzak kalabiliyoruz. O sebeple bu yarışlar
bu savaşlar içinde çevrenizde olduğuna ve sizi siz olduğunuz için sevdiğini
düşündüklerinize sımsıkı sarılın. Çünkü sonra bir bakıyorsun, yarış virajlı bir
yola gelmiş ve nice nice insanlar yolda dökülmüş.
Sürç-ü lisan
ettiysek affola, bu garip Can dostunuza hakkınızı helal edin. Selam ve dua…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder