30 Mayıs 2018 Çarşamba

Başlıksız


                İlginç şeyler oluyor, ülke seçim telaşında yine yeni yeniden. Reşit olduğum günden beri hemen her yıl oy kullandım. Sistemin değişmesi şart kabul ediyorum ve bunun için savaşmak da gerekiyor farkındayım. Şikayetim yok sadece ülkenin bu seçim süreçlerinde sanki çok yorulduğunu hissediyorum. Aynı yorgunluk ülkeden devlete devletten millete de yansıyor sanırım.

                Her an bir yorgunluk hatırası sanki. Önce sahurlarımızdan vurdular sanki bizi. Evin hanımı ya da evin adamı, sahura uyanmak yerine sahur hazırlamak yerine yiyip yatar oldu sanki. Sahurdan vurulan bağlarımız da gevşedikçe gevşedi. Aile yapımız sarsıntıya uğradı belki. Elbette her hane için geçerli değil bu tezim ama genel gözlemim bu yönde. Neo-liberal sistem yapısı mı bizi vuran, dış mihraklar mı, haçlılar mı, siyonistler mi, inanın bilmiyorum. Belki de hepsi… Ancak bu bağlamda dikkat çekilmesi gereken husus bence, vuran bu saydıklarımdan hangisi olursa olsun, vurulan, vurulmaya izin veren, kendini savunmakta aciz kalan hep biziz. Siyasi bir söylem amacında değilim, hele ki dinen yetkin bir konumdaymışçasına insanın ibadetini sorgulamak gibi bir derdim de yok ki böyle dertlerden ALLAH’a sığınırım. Benim tüm tasam yozlaşmakta olan kültürel halimize en basit tabiriyle sosyolojik bir bakıştan bakabilmek ki zaten bu yazı bir deneme yazısı olduğu için, herhangi bir bilimsel kaygısı dahi yok.
                Ne diyordum? Önce sahurlarımızdan vurdular bizi ve biz gururla, oruç tutarken ne kadar çok açlığa dayanabileceğiz yarışına girdik sanki. Bunca seçim yarışı yorgunu bir ülke olarak, özellikle Ramazan'ın verdiği dinlendirici havayı da TV. programlarında “sakız çiğnemek orucu bozar mı?” sorularıyla ve dahi uzun süre aç kalmanın daha eftal olduğu yarışçıl anlayışla, bozduk sanırım. Küslerin barışması gerekirken hele ki İslam yapıcı olmayı öğütlerken, bunca kavgayı başka türlü açıklayamıyorum.
                Tabii ki aklımda binlerce neden var bu kavgalara dair. Ancak açıklarsam ben de kavga içinde yeni bir kavga başlatmış olur muyum, onun düşüncesindeyim. Yoksa sabah ezanının bereketini de unutturdular bence bize. Alim kişilerimizi ise “münevver” olandan “aydın” olana evrilttiler. Bu arada bunları gizli özne olan birileri yapmış olabilir, söylediğim gibi yapandan çok maruz kalanın yani bizim özne olarak suçu kabul etmemiz lazım. Belki onlar güçlüydüler fakat bizim eksik kalan yanımız neydi ki sevgili dost? Biz neden güçlü değiliz? Sebepler de bariz aslında da, söylediği gibi ataların; “anlayana sivri sinek saz…” Anlamayana ne desek az!
                Neyse şunu söylemek istiyorum: Fazlasıyla yorgunuz, bu sebeple dostlarımızı kaybedebiliyor, en yakınlarımızla çokça uzak kalabiliyoruz. O sebeple bu yarışlar bu savaşlar içinde çevrenizde olduğuna ve sizi siz olduğunuz için sevdiğini düşündüklerinize sımsıkı sarılın. Çünkü sonra bir bakıyorsun, yarış virajlı bir yola gelmiş ve nice nice insanlar yolda dökülmüş.
                Sürç-ü lisan ettiysek affola, bu garip Can dostunuza hakkınızı helal edin. Selam ve dua…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder