Bu dünyanın tüm serüveni, hemen
hemen doğumla başlar. Doğduğumuz an artık bir kimlik edinmişizdir kendimize
-elbette yasal olarak. Ancak edindiğimiz kimlik hakikaten bize mi aittir Yoksa
ailemizden komşularımıza kadar bütün bir çevremiz tarafından mı bize
atfedilmiştir?
Bana göre, içine doğduğumuz dünya
aslında bize kimliğimizi verili olarak sunar. Bu kimlik ister istemez
çevremizdeki her şeyin belli bir oranda bize işlemesiyle oluşur. Buradaysa çok
anlamlı bir soru karşımıza çıkar; insan aslına mı çeker yoksa eğitimle
değişebilir mi?
Benim bakış açıma göre insanın
kimliği (burada kimlikten kastettiğim davranışlarından aldığı kararlarına,
hayat tarzından giyim tarzına kadar her şeyi kapsayan bir yapıdır) öncelikle
aslına çeker. Tabi buradaki asıl, bütün bir ailenin ilk kuşaklarından gelen
genetik aktarımları da kapsamaktadır. Bu minvalde de aslında doğduğumuz andan
itibaren atalarımızdan gelen devasa bir kimlik ağıyla donanırız. O doğum
anından sonra da -az sonra yapacağım tahminler öz aileleriyle birlikte büyüyen
çocuklar için olacaktır- içine doğduğumuz dünyanın bize empoze ettiği normlarla
büyümeye başlarız. Elbette ilk dozumuzu bizi dünyaya getiren insanlardan yani
ailemizden alırız (burada dünyaya getiren insan elbette ki annedir fakat doğum
anından sonra bütün bir aile kendi normlarını bize empoze etmektedir). O zaman
basit bir mantıksal formül çıkarımında bulunursam, ilk kuşak atalarımdan bu
yana gelen bir gen aktarımıyla birlikte dünyaya gelen ben, dünyaya dair ilk
normlarım ailem tarafından empoze edildiği zamanda kaçınılmaz olarak aslıma
çekeceğim. Çünkü gen yapımdan, dünyaya dair edindiğim fikirlere kadar her şey
aslıma yani kendi ailesel bağlamıma ait olacak (Elbette eğitim de daha sonra
kafamdaki düşüncelerimi etkileyecektir ancak yine de aslımın bana miras olarak
bıraktığı o kimliği değiştirme lüksümün olacağını düşünmüyorum).
Böylelikle de toplum tarafından o
kimlikle tanınacağım; Adnan’nın oğlu, Şule’nin kızı, Mustafa’nın torunu,
Ayşe’nin torunu… Bu kimlik bana ayriyeten ekstra görevler de yükleyecek,
Şule’nin kızı olarak Şule’ye dair izler barındırmam gerekecek ve o izler dışına
çıktığımda çok yüksek ihtimalle toplumsal baskılamaya uğrayacağım. Örneğin; “He
o mu? O bizim Adnan yok mu onun oğlu. Aynı babası gibi çok yardım sever.” Böyle
bir diyalog geçtiğinde benim için sorun olmayacak. Ancak aynı diyalog benim bir
insana yardım etmediğim an şu şekle bürünecek: “Vah vah vah, tüh tüh tüh… O
bizim Adnan’ın oğlu yok mu? -eee…?- -İşte o şu insana yardım etmemiş. Ne kadar
ayıp… Bu çocuk evden ayrılınca bozuldu. Bizim Adnan hiç öyle kötü bir insan
değildi oysaki.”
Babamın yardım sever olması
nedeniyle bir insana -sebebi ne olursa olsun, yardım etmemiş ya da edememiş
olman nedeniyle bir anda ‘kötü insan’ damgası yeme olasılığıyla karşı karşıya
kalmış olacağım.
Sonuç olarak, gen ve kültür
aktarımıyla kendi aslına çekmesen bile toplum baskısıyla o asla çekmek zorunda
kalacaksın. Bu minvalde de bence insan kendisine has bir kimlik edinmeyi
başaramayacak bu sebeple de ona sunulan kimlikle yaşamak zorunda kalacaktır.
Selam siz nefes almanın hakkını
veren insanların üzerine olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder