Garip
bir yol başlangıcı mesafeler;
Okunmaktan çok yazılmak için yazılıyor cümleler.
Uzun
bir düşünce seline maruz kaldığım şu günlerde, anıları biriktirmeye değil
onları harcamaya karar verdim.
Paylaşmaya, anlatmaya, doyasıya yaşamaya… Anıları biriktirip
saklamaktansa -belki torunlara kalır diye, sadece anları -belki torunlarımın
evleneceği insanları dünyaya getirecek insanlarla, yaşamaya karar verdim.
Düşünsenize
işin sonunda hepimiz ölüyormuş ve her şey bitiyormuş. Ne kadar güzel olurdu.
Evet sevgili okur farkındayım, zaten ölüyoruz ve bitiyor değil mi? Maalesef ölüyoruz
ve bitmiyor. Burada değindiğim konu asla ölümden sonraki hayat değil bu arada. Oraya
ben bilmiyorum. Bilenlerle de henüz tanışmadım. Evet ölüyoruz. Bedenen
ölüyoruz, ancak fikirlerimiz? Konuştuklarımız? Söylediklerimiz? İnandıklarımız?
Bence onlar ölmüyorlar. Küçük birer parça olarak -ve evet bizden birer parça
olarak, yaşamaya devam ediyorlar.
Aslında
olay tam da bu bence. Kendimce… İnsanlarla harcadığım her an sonsuzlukta bir
nefes oluyor ve ölsek de madden, ölümsüzleşiyoruz sonlu denilen muammalarda.
Belki
de bu ufak dokunuşlar, öyle bir yer ediyor ki birilerinin içinde, cennette -nasıl
bir yer inanın bilmiyorum- dahi yaşatıyoruz bizden birer parça. Bu olamaz mı
onca dinin manası? Bilemiyorum.
Yine de ne kadar çok an harcarsak
birlikte ve anı biriktirmekten çok anı paylaşırsak, bence dünya haritasında
coğrafi koordinatlarını bilmediğimiz, yerini dahi gösteremediğimiz bir
yerlerde, dillerini hiç bilmediğimiz insanların yüzlerinde bir gülümseme vesilesi
olabiliriz ve bu gülümseme bir papağanın yaşamasına vesile olabilir. Sonra o
papağanın üçüncü yumurtası, evladımızın o bilmediğimiz insanların arasında,
hayatının kurtarılmasına vesile olabilir.
Kim bilir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder