9 Ekim 2016 Pazar

CAN

                Yalnızlık son nefesinde insanın… Öyle kimsesizlik değil bu. Sadece çaya tek şeker atıp karıştırmak ve çay bardağından çıkan sesi müziğin sesine karıştırıp ağlamak…
                Umudumuz her zamankinden güçlü elbet. Ancak midemiz ağrımakta… Gün geceye koşarak dönmekte… Ankara yine ıslak… Son bahçesi çaresizliğimizin… Soğuk havalar da şovdan bir parça…
                Gelecek kimse yok sanırım yalnızlığımızı paylaşmaya. Canımız can olsa ve sevda sokakları dolaşsa bekler dururduk aslında. Ve bir son paragraf gerekli tüm yazılara, bir son nefesin gerekli olduğu gibi canların sonuna... Son dediysek de zannedilmesin ölüm sondur. Yok, sadece çaresizliğimizin rengidir o. Acizliğimizin yüzümüze vuruşudur.  Nefes misali… Düşünsene görebileceğinden, dokunabileceğinden hatta kokusunu bile alabileceğinden daha küçük bir molekül parçası (yahut element) soluk borundan girmese içeri ve aynı özelliklere sahip bir başka molekül (veya element) çıkmasa yine aynı borudan bütün işlevlerin bir hiç olacak. Ama sen insan en büyüksün dünyada… Cihan senin, yol senin, yapı senin, vb. her şey sözde olan ya da maddede tasarlanan hepsi senin. Şuncacık bir moleküle (bilemiyorum belki element) muhtaç iken.

                Gel de gece olsun, sonra yeni bir gün doğsun ve bir pazar daha sanıldığının aksine Candan öte kaybolsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder