Yalnızlık
son nefesinde insanın… Öyle kimsesizlik değil bu. Sadece çaya tek şeker atıp
karıştırmak ve çay bardağından çıkan sesi müziğin sesine karıştırıp ağlamak…
Umudumuz
her zamankinden güçlü elbet. Ancak midemiz ağrımakta… Gün geceye koşarak
dönmekte… Ankara yine ıslak… Son bahçesi çaresizliğimizin… Soğuk havalar da
şovdan bir parça…
Gelecek
kimse yok sanırım yalnızlığımızı paylaşmaya. Canımız can olsa ve sevda
sokakları dolaşsa bekler dururduk aslında. Ve bir son paragraf gerekli tüm
yazılara, bir son nefesin gerekli olduğu gibi canların sonuna... Son dediysek
de zannedilmesin ölüm sondur. Yok, sadece çaresizliğimizin rengidir o.
Acizliğimizin yüzümüze vuruşudur. Nefes
misali… Düşünsene görebileceğinden, dokunabileceğinden hatta kokusunu bile
alabileceğinden daha küçük bir molekül parçası (yahut element) soluk borundan
girmese içeri ve aynı özelliklere sahip bir başka molekül (veya element)
çıkmasa yine aynı borudan bütün işlevlerin bir hiç olacak. Ama sen insan en
büyüksün dünyada… Cihan senin, yol senin, yapı senin, vb. her şey sözde olan ya
da maddede tasarlanan hepsi senin. Şuncacık bir moleküle (bilemiyorum belki
element) muhtaç iken.
Gel de
gece olsun, sonra yeni bir gün doğsun ve bir pazar daha sanıldığının aksine Candan
öte kaybolsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder