Vur
gönlüme ey özlem düşü! Düşünelim heyhat yalnızlığın yüreğimize düşüşünü. Can ve
candan sonra gelen her an… Adın adıma yazsa, nefesim dilimden kaçsa, milyon
kelimem de olsa neye yarar sana varmadıkça?
Ne
dedim şimdi öyle? Okuyan sanacak ki bir beşer vurulmuş bir beşere. Hayır,
kardeşim mesele yalnızlıktan vurgun yemiş beşerde. Yalnızlık derken de sanmayın
yalnızlıktan cümlelerim. Özlemlerim ve özlediklerim… O’nu hatırlatan ve O’na
vardıran her bir nefesin çilesi içimden dökülen bunca kelime.
Özlediklerim
de O’ndan ve bilmesek de özlemek bile nefes almak gibi uzaktan. Dağlar
inlerken, ağaçlar rükû ederken, yağmur sevgilisiyle buluşurken ve hala
Ankara’da deniz yokken aldığım nefes bile özlem, burnuma dolan koku bile
hasret. Bir parça da dargınlık eklemek isterdim şuralara ama zaman kimseye
darılamayacağımız kadar kısa.
Gecenin
hayalini kursak mı? Vursak mı başımızı alıp denizin karanlık dalgalarına?
Dalsak mı ormanların kuş cıvıltılarına? İzlesek mi balıkların dans edişlerini?
Dinlesek mi rüzgârın odamızı serinleten nağmelerini?
Dünya
bu bize kalmayacak ne de olsa o zaman hayal kurmak ve cennete varmak da vergiye
tabii değil ya? O zaman hadi bir demli çay ve dediği gibi şairin kaç şeker
atarsan at…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder